Kürtler iktidarla tekrar masaya oturur mu?
ANKARA – Spectrum House’un son çalışmasında açığa çıkan sonuçlara göre Kürtler; ‘Kürt sorunu vardır ve çözülmelidir’ diyor. “Kürt Meselesi ve Barış, Beklenti, Tutum ve Algılar” başlıklı, Kürt nüfusunun yoğun olduğu 15 ilde yapılan araştırma, Kürtlerin büyük çoğunluğunda yeni bir çözüm sürecinin başlatılmasına yönelik güçlü bir beklenti olduğu sonucuna ulaştı.
Peki, çözüm sürecinin sonlanmasıyla, oy verdikleri pek çok siyasi figür tutuklanan, oylarıyla kazanılan belediyelere kayyımlar aracılığıyla el konulan, izledikleri televizyonlar, okudukları gazeteler kapatılan Kürtler, nasıl oluyor da hala Kürt sorununun çözümü için hem de aynı muhataplarla bir beklenti içine girebiliyor? Kürtler her şeye rağmen iktidarla masaya oturur mu?
Bu soruları ve daha fazlasını Spectrum House Direktörü Azad Barış’a yönelttik.
‘KÜRTLERİN YENİ SÜREÇ BEKLENTİSİNİ ANLAMAK İÇİN KÜRT SORUNUNUN GEÇMİŞİNE BAKMALIYIZ’
Araştırmanızın sonucuna göre Kürtler, Kürt sorununun çözümü için yeni bir süreç başlaması gerektiğini düşünüyor. Türkiye, sonuçları pek çok kesim için olumsuz olan bir çözüm sürecini geride bıraktı. Bu olumsuz deneyime rağmen Kürtler neden hala böyle bir beklenti içerisinde?
Kürt toplumunun neden yeni bir süreç beklentisi içinde olduğundan bahsedeceksek, Kürt meselenin yaklaşık 200 yıllık tarihsel bağlamını hatırda tutmamız gerekir. Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak Cumhuriyet’in kuruluşuyla farklı bir boyut kazanan Kürt meselesi, neredeyse son 50 yıldır etkileri bugün de devam eden bir çatışmalı süreç ve ona bağlı olarak derin toplumsal sorunlar ortaya çıkardı. Bu süreç bugün de devam ediyor.
2013-2015 yılları arasındaki “çözüm süreci” olarak ifade edilen dönem her ne kadar anayasal dayanaklardan, toplumun farklı kesimlerini kapsamaktan uzak ve mevcut iktidarın siyasi hedefleri ve ajandası bağlamında yönetilmiş olsa da Türkiye siyasi tarihinde ayırt edici karaktere sahip olan bir dönemdi. Çatışmanın, ölümlerin olmadığı, cenazelerin kaldırılmadığı bir süreç olarak kayıtlara geçti. Dünya deneyimlerini de dâhil ederek barış süreçlerini en temelde ‘ölümlerin olmadığı, çatışmasızlık ve diyalog sürecinin hâkim olduğu süreçler’ olarak değerlendirirsek hem2013-2015 sürecini hem de Kürtlerin yeni bir süreç beklentisini anlayabiliriz.
‘ÇÖZÜM SÜRECİYLE İLGİLİ OLUMSUZLUK, SÜRECİN KENDİSİNDEN DEĞİL SONLANMASINDAN KAYNAKLI’
2015’te sonlandırılan çözüm sürecinin ardından yaşanan çatışmalı sürecin sebep olduğu yıkımların bu beklentinin en önemli sebepleri olduğunu söyleyebiliriz. Yani esasında sizin de ifade ettiğiniz çözüö süreci ile ilgili olumsuz durum o süreçle ilgili değil, o sürecin sonlandırılmasından kaynaklı.
‘KÜRTLER MUHATAPLAR AYNI OLSA DA ÇÖZÜME YÖNELİK GÜÇLÜ BİR BEKLENTİ İÇİNDE’
Burada özellikle süreç yönetimi oldukça önemli bir yerde duruyor. Çatışmasızlık süreçlerinin iyi yönetilemediğinde daha büyük çatışma sarmalına sebep olduğunu hatırda tutarak, Kürtler muhataplar aynı olsa da bu meselenin anayasal çözümüne yönelik güçlü bir beklenti içinde. Bunun da büyük oranda 2015’te çatışmasızlık sürecinin bitirilmesinden sonra geçen 8 yıllık deneyimle ilgili olduğunu düşünüyorum.
‘ERDOĞAN KÜRT MESELESİ DAHİL RİSK ALMA POTANSİYELİ GÜÇLÜ BİR FİGÜR’
Bu beklentileri karşılamak konusunda itici güç Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve partisi AK Parti. 20 yıllık tecrübenin ardından Kürtlerde bir güven sorunu olmayacak mı?
20 yılı aşkın bir süredir ülkeyi yöneten Erdoğan ve partisinin Kürt meselesine yaklaşımını iki döneme ayırabiliriz. Bir; 2002’den 2015 sürecine kadar devam eden, görece daha yumuşak dönem, iki; 2015’te çözüm sürecinin bitirilmesinden sonra hayata geçirilen çatışma süreci. Bu ikinci dönem, MHP ile kurulan koalisyon sonrası hâkim olan Türkçü, baskıcı, otoriter bir dönem. Yani Erdoğan, Kürt meselesi başta olmak üzere Türkiye’de, bölgede ve dünyada risk alma potansiyeli güçlü bir figür.
Kürtlerin, özellikle son 8 yıldır devam eden çatışmalı sürecin sebep olduğu mağduriyetlerden kaynaklı büyük bir güven sorunu yaşadıklarını biliyoruz. Bu güven sorunu Haziran 2023 seçimlerinde Erdoğan karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun büyük oranda desteklenmesiyle de açığa çıktı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt kentlerinde Türkiye ortalamasının üstünde bir destek görmesi, Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik politik tutumun anlaşılması açısından önemli.
‘KÜRTLER KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNDE ERDOĞAN’DAN BEKLENTİ İÇERİSİNDE’
Somut durumun somut tahliline bakarsak; Erdoğan bugün Türkiye’de en etkili siyasi figür. Türkiye’nin temel meselelerinin çözümünde yadsınamaz bir rol ve görevi var. Her ne kadar bugün Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan siyasal, sosyal, iktisadi sorunların kaynağı kendi politikaları da olsa Kürtler, Kürt meselesinin çözümünde kendisinin iktidarın başında olmasından dolayı bir beklenti içinde.
MHP ile ittifak ortaklığı güçlenerek devam ederken Kürtlerin bu beklentisini karşılayacak bir siyasi atmosferin oluşabileceğini düşünüyor musunuz?
Barış ve diyalog süreçlerinin çatışma ve polarizasyonların en yoğun ve en ağır dönemlerinde başladığını/başlayabileceğini ifade etmek gerekir. Dünya deneyimlerine baktığımızda da çatışmaların en yoğun yaşandığı dönemler barış ve diyalog süreçlerinin başlama potansiyelinin en yüksek olduğu dönemlerdir.
Bugün Türkiye’de herhangi bir barış süreci ya da Kürt meselesinin çözümüne yönelik herhangi somut bir göstergeden bahsetmek güç. Ama bu çözümsüzlük hali pek sürdürülebilir değil. Hem içeride hem dışarıda girişilen Türkçü, yayılmacı ve baskıcı maceraperestlik, gelinen noktada Türkiye’de ekonomiyi, siyasal ve sosyal alanı, bürokrasiyi ve bölgesel dengeleri altüst etti. Türkiye bugün 2015’ten sonra ikame edilen çatışmalı sürecin ağır sonuçlarıyla yüz yüze. Kaynakların bir bütün olarak savunma sanayisine aktarıldığı, enflasyon ve ekonomik sorunların sebep olduğu büyük girdabın içinde. Bu girdabın Kürt meselesinin çözümsüz bırakılmasının çıktısı olduğunu söyleyebiliriz.
‘KÜRT MESELESİ ENİNDE SONUNDA DİYALOGLA ÇÖZÜLECEK’
Kişisel fikrim; Kürtlerin beklentilerini somut olarak karşılayacak bir siyasi atmosfer olmamasına rağmen, mevcut çatışmalı sürecin sürdürülmesi oldukça zor. Kürt meselesi eninde sonunda diyalogla, barışçıl yöntemlerle çözülecek
‘FARKLI AKTÖRLERİN SÜRECE KATILIMI KAÇINILMAZ VE GEREKLİ’
Kürtler Kürt sorununun çözümünde Erdoğan’dan başka kimlerin, hangi siyasi figürlerin ve kurumların rol almasını istiyor? Sorunu kimin çözeceğine inanıyor?
Kürt meselesi çok boyutlu bir mesele olduğundan, bu meselenin çözümünde farklı aktör ve faktörlerin varlığının sürece katılımı kaçınılmaz. Bu katılım, meselenin kalıcı çözümünde ve çatışma dinamiklerini var eden ihtilafların minimize edilmesinde oldukça önemli. Yani Kürt meselesinin sivil toplumdan militer aktörlere, siyasi partilerden politik figürlere kadar geniş bir spektrumda bir muhataplık kompozisyonu var.
‘SORUNUN ÇÖZÜMÜNDE TEMEL BİLEŞENLER HÜKÜMET, MUHALEFET VE KÜRTLER’
Katılımcıların Kürt sorununun çözümüne kimlerin, hangi siyasi figür ve kurumların liderlik etmesi gerektiği sorusuna verdikleri yanıtlar incelendiğinde yüzde 60’a yakını “Kürtler, HDP, Abdullah Öcalan, Selahattin Demirtaş” yanıtlarını veriyor. Yüzde 20’ye yakını “Hükümet, Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti”, yüzde 10’a yakını ise “muhalefet, Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu” yanıtlarını veriyor. Meselenin çözümünde temel bileşenlerin hükümet, muhalefet ve Kürtler olduğuna yönelik bir algı olduğu görülüyor.
‘HER 4 KÜRT’TEN 3’Ü KÜRT MESELESİNDEN KAYNAKLI SORUNLARDAN ETKİLENİYOR’
Olası bir çözüm sürecine dair Kürtlerin beklentileri neler? Kürtler hangi adımların atılmasını istiyor?
Her 4 Kürt’ten 3’ü kendisinin ve ailesinin gündelik hayatta Kürt meselesinden kaynaklı sorunlardan etkilendiğini görüyoruz. Siyasi parti tercihleri, yaş, eğitim ve cinsiyet gibi faktörlere bağlı olarak Kürt toplumunun ağırlıklı ekseriyetinin çatışma sürecinden, ekonomik kaynakların savaşa harcanmasından, siyasetçilere yönelik tutuklamalardan ve Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerine yönelik hâkim devlet politikalarından memnun olmadıklarını görüyoruz.
Araştırmamıza göre Kürtlerin ağırlıklı ekseriyeti Kürt meselesinin çözümü için atılması gereken en önemli adımın anayasal çözüm olduğunu vurguluyor. Yaklaşık her dört katılımcıdan biri (yüzde 23 buçuk) Kürt meselesinin çözümünde anayasa değişikliği ihtiyacına vurgu yapıyor. Bu durum, Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri, talepleri ve meselenin çözümüne dair beklentilerinin yeni bir toplumsal sözleşme ile çözülebileceğine inandığını gösteriyor.
ANADİLİNDE EĞİTİM, KÜRT LİDER VE SİYASETÇİLERİN SERBEST BIRAKILMASI
Kürt katılımcıların anadilinde eğitim hakkının yasal güvence altına alınması ve kültürel hak ve özgürlüklerin tanınmasına yönelik bir beklentileri olduğunu da görüyoruz. Kürtlerin Kürt meselesinin çözümünde vurgu yaptıkları diğer başlıklar ise çatışma yerine barış ve işbirliğinin geliştirilmesi, diyalog kanallarının açılması, Kürt lider ve siyasetçilerin serbest bırakılması ve daha fazla siyasi temsili mümkün kılacak adımların atılması.
‘KÜRT TOPLUMUNUN YÜZDE 90’I YOKSULLUK SINIRI ALTINDA YAŞIYOR’
Bir diğer önemli başlık ise bölgeler arasındaki iktisadi eşitsizliğin ortadan kaldırılması. Kürt toplumu ve Kürt illerinin bugün büyük ekonomik sorunlarla boğuştuğunu belirtmek gerekir. Araştırmamıza göre Kürt toplumunun yüzde 90’ı yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Bu durum Kürt meselesinin iktisadi temellerini ve bölgenin sosyo-ekonomik durumunun anlaşılmasının sorunun çözümünde oldukça önemli olduğunu göstermesi açısından dikkat çekici.
‘BUGÜN İKTİDAR VE KÜRTLERİN ANLAŞACAĞI BİR POZİSYON YOK, İKTİDAR ANTİ-KÜRT BİR POZİSYONDA’
Dönem dönem bazı kesimlerde “Kürtler iktidarla anlaşır” gibi bir fikir açığa çıkıyor. Kimi zaman Türkiye’nin batısındaki sosyal demokrat, sosyalist, sol muhalefeti temsil eden figürler de bu yöndeki endişelerini dile getiriyor. Kürtler iktidarla anlaşır mı?
Bu ‘kaygıları’ haklı çıkaracak bir “iktidarla anlaşma” durumunun somut olarak var olduğunu söyleyemem. Bugün iktidarın kendi varlığını, siyaseti, toplumu, muhalefeti ve bürokratik alanı biçimlendirdiği düzlem ‘Anti – Kürt’ bir pozisyon. Dahası uluslararası ve bölgesel gelişmelere yönelik pozisyonu da bundan farklı değil. Bu somut durumlardan hareketle söz konusu kesimlerin bu kaygı ve şüphelerinin somut ve rasyonel dayanakları yok.
‘KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNDE İKTİDARDAKİ PARTİLER BİRİNCİL DERECEDE SORUMLU’
“İktidarla anlaşma” demişken şunu da belirtmeliyiz; Kürt meselesinin nihai ve kalıcı çözümü hem iktidar-devlet hem de toplumsal kesimlerle bağlantılıdır. Kürt meselesi gibi tarihsel, karmaşık, çoklu aktör ve faktörlerin bulunduğu bir meselenin çözümünde iktidardaki partiler birincil derecede sorumludur. Siyasi iktidar kendi varlığını ve meşruiyetini halk iradesine dayandırıyorsa halkın bir kesiminin taleplerinin de doğrudan muhatabıdır.
‘KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNDE MUHATAPLIK KRİZİ VAR’
Son 100 yılda Kürt siyasi hareketlerinin, Kürt aydınlarının ve Kürt toplumunun Kürt meselesinin çözümü ile ilgili beklenti ve çabalarına baktığımızda bir “muhataplık krizinin” olduğunu söyleyebiliriz. Yüzyılın başından itibaren Kürt siyaseti meselenin çözümünde devlete-iktidara çağrılar yapmakta ve bir muhatap aramaktadır. Kürt meselesinin çözümünde kaçınılmaz olarak siyasi iktidar da önemli muhataplardan biridir. Eğer son seçimlerde muhalefet bloku ya da sol-sosyalist blok iktidar olsaydı, bu beklenti durumu onlar için de geçerli olacaktı.
‘İKTİDARIN DA DAHİL OLACAĞI BİR MEKANİZMA’
Araştırma bulgularımızla da birleştirecek olursak, katılımcıların yüzde 80’ine yakını Kürt meselesinin çözümünde iktidarın da dâhil olacağı bir mekanizmanın varlığını işaret ediyor. Bu durum Kürt meselesinin çözümünde –bugün AKP ve paydaşları olsa da- iktidarın rolünü ortaya koyuyor. Kürtlerin beklentileri de bu yönde.
‘YEŞİL SOL PARTİ HALA BELİRLEYİCİ, BELİRLEYİCİLİK SİYASETİN MÜZAKERE ARAYIŞINI GETİRİR’
Tüm bu tartışmalar ışığında yaklaşan bir yerel seçim var. Yeşil Sol Parti, iktidar dahil herkesle müzakereye açık olduğunu söylüyor. Kürt seçmenin 2024 yerel seçimlerindeki tutumu ne olur?
Yeşil Sol Parti’nin Haziran seçimlerindeki ‘belirleyici politik özne olma’ iddiası büyük zarar görse de yerel seçimlerde, özellikle büyükşehirlerde hala belirleyici özne olduğunu söyleyebiliriz. Bu belirleyici siyasal öznelik, siyasetin doğası ve işleyişi gereği bir müzakere zemini arayışını beraberinde getirecektir. Müzakere demokrasinin, siyasetin doğası gereği siyasi partilerin kaçamayacakları bir uzlaşı düzlemidir.
‘KAZANMAYA DEĞİL KAYBETTİRMEYE YÖNELİK SİYASAL STRATEJİ SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL’
Kürt siyasi hareketi özellikle 2017 referandumundan sonra siyasi kazanım elde etmek yerine ‘kaybettirme’ stratejisi yürüttü. Bu stratejinin yeni seçim sisteminin sebep olduğu iki kutuplu siyasal mimari ile ilgisini unutmamak gerekir. Ancak kazanmaya değil kaybettirmeye yönelik siyasal stratejinin sürdürülebilir olmadığını son seçimlerde gördük. Siyasi kazanımlara odaklanmayan bir siyasal strateji politik gerilemeye sebep oldu.
‘HDP, CHP’YE KAYBETTİĞİ OYLARINI GERİ ALACAK AMA OY VERMEME EĞİLİMİ ÇOK GÜÇLÜ’
Araştırmamızın sonuçlarına göre bütün eleştirilerine rağmen Kürt seçmenin HDP’yi destekleme eğilimi diğer partilere oranla daha güçlü. HDP’nin son genel seçimlerde CHP’ye kaybettiği oyları büyük oranda geri alacağını, AKP’deki düşüş eğiliminin kısmi de olsa devam edeceğini söyleyebiliriz. CHP’nin etki gücü ciddi oranda düştü ve son seçim sonuçlarının tam tersi bir durum söz konusu. Ancak oy kullanmama ya da sandığa gitmeme eğilimi de çok güçlü. Özellikle son seçimlerin sebep olduğu moralsizlik, yenilgi duygusu sebebiyle Kürt seçmenin büyük oranda “depolitik bir alana” çekilme eğiliminde olduğunu gözlemliyoruz.